15 Aralık 2013 Pazar

Nazım Hikmet'ten

Benerci Kendini Neden Öldürdü?

... ÜÇÜNCÜ KISIM
BİRİNCİ VE SON BAP

I

Gözüme altın bir damla gibi akan
                                       yıldızın ışığı
ilkönce
         boşlukta
                 deldiği zaman karanlığı,
toprakta göğe bakan
                 bir tek göz bile yoktu...
Yıldızlar ihtiyardılar
                 toprak çocuktu.
Yıldızlar bizden uzaktır
                        ama ne kadar ufak
                                        ne kadar ufak...
Ve Asya ki
              toprakta beşte birdir.
Ve Asya'da
              bir memlekettir Hindistan,
Kalküta Hindistan'da bir şehirdir,
Benerci Kalküta'da bir insan...

Ve ben
         haber veriyorum ki, size:
Hindistan'ın
             Kalküta şehrinde bir insanın
                     yolu üstünde durdular.
Yürüyen bir insanı
                          zincire vurdular...

Ve ben
         tenezzül edip
başımı ışıklı boşluklara kaldırmıyorum.
Yıldızlar uzakmış
                   toprak ufakmış
                             umurumda değil,
                                           aldırmıyorum...
Bilmiş olun ki, benim için
                     daha hayret verici
                                       daha kudretli
                                 daha esrarlı ve kocamandır:
                                 yolu üstünde durulan
                                        zincire vurulan
                                            İNSAN . . .
...

...
TARANTA - BABU'YA BEŞİNCİ MEKTUP

Görmek
     işitmek
            duymak
                düşünmek
                          ve konuşmak
koşmak alabildiğine
başı dolu
       başı boş
koş-
     -mak...
Hehehey TARANTA - BABU
                           hehehey
yaşamak ne güzel şey
                      anasını sattığımın
                                   yaşamak ne güzel şey..
Düşün beni
kollarım, senin üç çocuk doğurmuş
                                geniş kalçalarındayken..
Düşün sıcak...
Düşün kara bir taşa damlıyan
                                 çırılçıplak
                                       bir su sesini...
İstediğin yemişin
               rengini, etini, adını düşün...
kıpkırmızı güneşin
              yemyeşil otun
                     ve koskocaman
                        masmavi bir çiçek gibi açan
                                                ay ışığının...
Düşün TARANTA - BABU
İnsanoğlunun yüreği
                          kafası
                                kolu
yedi kat yerin altından 
                           çekip çıkarıp
öyle ateş gözlü çelik allahlar yaratmış ki
kara toprağı bir yumrukta yere serebilir,
yılda bir veren nar 
                    bin verebilir.
Ve dünya öyle büyük,
öyle güzel
      öyle sonsuz ki deniz kıyıları
her gece hepimiz
       yan yana uzanıp yaldızlı kumlara
yıldızlı suların
          türküsünü dinleyebiliriz..

Yaşamak ne güzel şey
               TARANTA - BABU
                          yaşamak ne güzel şey...
Anlıyarak bir usta kitap gibi
bir sevda şarkısı gibi duyup
bir çocuk gibi şaşarak
                       YAŞAMAK...
Yaşamak:
birer birer
            ve hep beraber
                         ipekli bir kumaş dokur gibi...
Hep bir ağızdan
              sevinçli bir destan
                                  okur gibi
                                        YAŞAMAK..

...........
...............

YAŞAMAK..
Ne acayip iştir ki
       bu ne mene gidiştir ki TARANTA - BABU
bugün bu
"bu inanılmayacak kadar güzel"
bu anlatılamayacak kadar sevinçli şey:
böyle zor
bu kadar
          dar
böyle kanlı
           bu denlü kepaze...
...

...
TARANTA - BABU'YA SEKİZİNCİ MEKTUP
Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU!
tek başına 
    yapayalnız 
          karanlıklara 
bırakılmış bir çocuk gibi 
                              bağıra bağıra 
kendi sesiyle uyanarak,
korkuyla tutuşup
            korkuyla yanarak 
durup dinlenmeden konuşuyor.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU
çok korktuğu için
            çok konuşuyor!..
...

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Aziz Nesin'den

Tatlı Betüş
___
Kendi suçlarıyla hiç değilse işleyemedikleri suçlarıyla başkasını suçlayıp, kendileri yunup arınmak istiyorlar. İşlenmemiş suçlar, işlenmiş suçlardan daha alçakça, daha namussuzca... İşlemek isteyip de, çıkarlarından, yüreksizliklerinden, korkularından işleyemedikleri, ama içlerinden geçirdikleri, baskı altında gizli suçları...

12 Temmuz 2013 Cuma

Gündüz Vassaf'tan

Tarihi Yargılıyorum

___
ABD'de seçimler, basket, beyzbol, hokey ve futbol liglerinde şampiyonluk maçları sıklığında. Maçlarda olduğu gibi, yitirilen bir seçimin ardından yeni oyuncularla başka bir seçimin beklentisi canlı tutuluyor. Heyecan doruk noktasında kalıyo. Senato ve kongre üyelerinin üçte biri, iki yılda bir yenileniyor, cumhurbaşkanı dört yılda bir. Bir seçim bitmeden diğeri başlıyor. Vali, eyalet parlamentosu, seçimle gelen polis şefi, başsavcı gibilerini de ilave edersiniz ABD'liler neredeyse sürekli seçim halinde. Münavebeli olarak farklı adaylar ve partiler kazandıkça ABD'li bir şeylerin değiştiği, değişebileceği inancının iyimserliğiyle yaşıyor. Bir şeyin değişmediğinin farkına varabilenler, bir sonraki seçim beklentisiyle taze tutuyor inançlarını.
Kendisini hiç sorgulamadan, değişen isim ve görüntülerle düzen devam ediyor.
Seçimlerle tazelenen umut şartlanmamızla, düzenin dönme dolaplarında kah yükselip kah iniyor umutlarımız.
Şu anda savaşlarıyla dünya dünyada adaletsizliği pekiştirenler, diktatörlükle değil, demokratik sistemlerle idare edilen ülkeler.
Bu sistemden radikal bir dönüş olursa, seçimlere bağlılığımızı rağmen değil, umutlarımızın uçuculuğu yüzünden yeni bir düzeni benimsemeye teşne olduğumuz için olaca.
Ama nasıl bir düzen.
Tarihe baktığımızda, totaliter düşler peşinde astığım astık, kestiğim kestik, imparatorluklarla diktatörlükler, kaotik dönemlerin çaresizliği üzerine yükselmiş. Umutsuzluğun, açlığın, korkunun kol gezdiği dönemlerde sığınmışız çaresizliğimizi seferber edip bize özgürlüklerimizden vazgeçirterek sırtımıza binen rejimlere, vazgeçilmez addetiğimiz güçlü liderlerle diktatörlere.
___
Uyumlu olmamızı kanıksayıp sorgulamamamız bizi uyum müptelası yaptı. İdealimiz ahenk ve düzen. Tür olarak patolojimiz o halde ki düzini uyumlu, insanı uyumsuz görüyoruz. İnsanı anlayabilmek kendimizi tanıyabilmek için Alman psikiyatristi Wilhelm Reich'ın çoktan unutulan şu sözleri belki her zamankinden geçerli:
"asıl araştırılması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir"

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Yaşar Kemal'den

Bir Ada Hikayesi

Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana

___
Onlar, yaşadıkları sürece, bir kuytuda bitmiş som mavi bir çiçeğe dokunmaya kıyamadan, gözleriyle olsun bir kezcik hiç okşamışlar mıdır, iliklerine kadar sevinçten titreyip, iliklerine kadar bir mavi sevince kesmişler midir? Bir yağmur yeli sonrası, inen iri damlalar dünyayı toprak kokusuna boğmuşken, içleri pır pırr ederek, derin derin bu dünyanın güzel kokusunu ciğerlerinin köküne kadar içlerine çekmiş, şu dünyaya, doğacak güne, toprağı yaran filize, açtı açacak tomurcuğa, bir çocuğun kapıp koyverdiği gülüşüne hayran kalmış, yaşama bir kez minnet duymuş, çok şükür dünyaya gelişimize, demişler midir? Şu deniz beyazken bir yaratılışın, ışığın, tanyerlerinin yeliyle birlikten esmesinin güzelliğinde, tadında eriyip, bu tansığa karışıp uçmuş gitmişler midir?
___
Savaş bitti. Belki daha sürüyor mu, diyorsun, bunlar savaşı bu akılla bitiremezler, bu insanlar, kendilerini yaratıkların en akıllısı sanıyorlar, bu yaratıkların en acınası yaratığı, yaratıklar içinde kendinin en ahmak yaratık olduğunu bilmeyecek kadar en ahmak, kendi canına, tekmil yaratıkların canına kıyan bu yaratıkların en kötüsü yaratık, yaşadığı şu yeryüzünün bir cennet olduğunu bilmeyecek kadar enayi, yediğinin içtiğinin, doğan güneşin, akan suyun, esen yelin, uçan bulutun, yağan yağmurun, açan çiçeğin, büyüyüp gelişen meyvenin, tomurcuğun, yer altında çabalayan tohumun, uçan kuşun, petekteki arının, sayısız, milyarlarca, milyarlarca ışılayan rengin bir tansık olduğunu bilmeyecek kadar eşşek, hem de eşşoğlu eşşek. Bu korkunç yaratık gene savaş çıkaracak, ormanları yakacak, yüzlerce binlerce yıldır yaptığı şehirleri yıkacak. 
___
Bu kadar çok savaş görmüş kişiler, söylenilenlerin, bilinenlerin tam tersine çok korkak oluyorlar, karıncadan bile ürküyorlardı. Vasili gülümsedi, en büyük, en yürekli kahraman ölü bir kahramandır.

Karıncanın Su İçtiği
___
Başka yerlerde yüz yıl yaşayacağına bu adada elli yıl yaşa, yeter de arta bile. Sürünerek, korkarak, her şeyi düşman görerek yüz yıl yaşayacağına, bu kokuyu koklayarak, şu yamaca vurmuş ışığı görerek, şu denizi dinleyerek, her gün baştan aşağı, içini dışını ışıkla yıkayarak, şu yıldızları, her sabah menevişlenen, çiçekler açan denizi bir ömür yaşayarak.
___
İnsanoğlu güzelliğe böylesine hayran kalabiliyorsa, bu savaş ne, bu birbirlerini yeme, aşağılama, bu akan suya, uçan kuşa, yaprağın üstüne konmuş kelebeğe düşmanlık niye? Deli mi bunlar, deli mi? Bu yaşa geldim, çok savaşlardan, ölümlerden, zulümlerden, dostluklardan, sevgilerden, mutluluklardan, ölümüne sevdalardan geriye kaldım, şu insanoğlunu anlamadım gitti. Ne tuhaf, ne çılgın bir yaratık.

Tanyeri Horozları
___
Bu sefer yıldızpoyrazla birlikte geldi bulutlar, adanın üstüne göz gözü görmez bir karanlık örttü. Dört bir yandan ılık yeller esti, yellerin arkasından seyrek, kocaman damlalar düştü. Yoğun bir toprak kokusu sardı dört bir yanı. Kokular içinde insanı sevinçten uçuran, başını döndüren, bin yıllık cenneti bir anlık da olsa insanın yüreğinin köküne oturtup onu tadılmamış mutluluklara, yaşanmamış, görülmemiş dünyalara, renklere alıp götüren, belki de tek kokudur, yağmur başlarken aldığımız koku.
___
Harplere karar verenleri askerlerin arasına sokup, buyurun arkadaşlar diyeceksin, öldürüp, öldürüleceksin. İşte o zaman görelim hiç savaş olur mu? Savaşlarda kumandanları da neferlerle birlikte süngü harbine sokacaksın, görün bakalım, işte o zaman görün bakalım savaş sözünü kimse ağzına alabilir mi?

___
Geldik dünyanın öteki ucundan, Cudi Dağı'nın mor çiçekli yamaçlarından, insanlar mutluydu, gökteki kuş, yerdeki karınca mutluydu, mutluydu, mutluydu insanlar, ağız dolusu gülüyordu, sen insanoğlusun, sen akıllı, sen vicdanlı, senin yüreğin ağzına kadar sevgi doluydu, savaşı yarattın, yaratmaz olaydın, insanoğlu zaten doğduğu gün ölmüştü. Bir kezcik geldiği, dünya kurulduğundan bugüne kadar bu dünyaya hiç gelmemiş, şu güzelim dünyayı bir kerecik, bir ömürcük, bir daha hiç hiç göremeyecek, bir ömürlük de olsa bu dünyanın sonsuz sevincine kavuşmuş, bu sevinci, ne pahasına olursa olsun sonuna kadar yaşayacak, bu sevince ne için kendi elinle son veriyorsun, diyordu. Karşındakini öldürürken sen kendini de öldürmüyor musun, başkalarını aç koyarken, yüreğindeki yaşama sevincini yüreği ile birlikte koparırken sen kendi yüreğini de birlikte koparmıyor musun, diyordu. Sen de biliyordun, biliyordun dünya kurulduğundan bu yana bir kez gelmiş, dünyaya gelmenin, yaşamın erişilmez sevincine varmış, mutluluğa erişmiş, bu dünyadan ağız tadı ile gidecek insan öldürüyor, onu gözü açık, sevince, sevgiye doyamamış insanoğlunu, yani kendini, ne için, ne için, ne için toprağa gönderiyorsun, o toprak olacak, bir daha hiç hiç bu dünyaya gelmeyecek. Kendini öldüresin diye mi sana verildi bu akıl, bu yürek dolusu sevgi? Sevince, dünyaya doymadan ölmeye gitmek, sana yakışıyor mu ey insanoğlu, diyordu. İşte savaş, savaş sonrası, dağlardan, ovalardan geldik, öldürdük, içimizdeki sevinci, sevgiyi öldürdük. Ağzına kadar çiçeklerle, gün ışığıyla, binbir renkle doluydu bu dünya, binbir ışıkla, binbir kuşla, binbir sesle, bindbr kokuyla, binbir sevgiyle, binbir merhametle doluydu bu dünya, hepsini öldürmedik mi, diyordu Dengbej Uso. Doğduğumuz toprağı, üstümüzdeki gökyüzünü, akan ak bulutu, gökte süzülerek giden kuşların katarlarını, dünyayı güzelleştiren ne varsa öldürdük. Dünyanın yakışığı, kederli kara gözlü cerenleri de öldürdük. Keşki dünyaya hiç gelmeseydik, ne kendimizi, ne ışığı, ne gökyüzünü, ne cerenleri, ne kendimizi öldürseydik, dünya kendi kendine daha güzel olmaz mıydı, diyor, burada sesi çatallaşıyor. İnsansız, sevgisiz dünya neye yarar ki, ışıksız bir dünya neye yarar ki? Sen ne yaptın ey insanoğlu, sen ne yaptın, sen ne yaptın da dünyamızı öldürdün, sevinç ışığımızı söndürdün, dünyamızı yaratıldığı, yaratıldığından da güzel yapmaya, savaşa, kötülüğe harcadığın gücünü, sevgiye harcasan ne olur, ey insanoğlu senin yüreğinde öldürme yok, iliklerine kadar sevgiyle dolusun. Seni ölüm korkusu mu bu hale getirdi, eeey insanoğlu, eğer insanlıktan çıkmasaydın, ölüm korkusu gelir çürütecek kadar senin yüreğine yerleşemez, seni kendi kendinin düşmanı, yaratıkların en aşağılığı haline getiremezdi, diyordu. Sen yaptın bu işi, kendi kendine sen yaptın. En çok adam öldürenleri kahraman sen yaptın. En çok adam öldürenler, insanlığın kanı içenlerler mutlu mu oldular? Onları kahraman yapıp başına taç yaptın, mutlu mu oldun? Katilleri insanoğluna örnek gösterdin, diyordu. Al da başına çal örneğini.