Çürümenin Kitabı
...
Fanatik ise yolsuzluğa kapılmaz: Bir fikir uğruna öldürüyorsa, onun için pekala ölebilir de; her iki durumda da, tiran veya şehit de olsa, bir canavardır. Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur: En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar. Acı, güç iştahını azaltmak şöyle dursun, onu azdırır...
...
10 Kasım 2017 Cuma
Necib Mahfuz'dan
Ezilenler
...
Yine karanlık. Kemeraltının üzerine çöreklenen. Dilenciler ile berduşları gizleyen. Sessizce uğuldayan. Melekler ve cinleri bağrına basan. Gece, dertli adamın saplantılarından kurtulmak için sığındığı, ama sığındıkça içlerine daha da gömüldüğü gece. Madem korku bu duvarların gözeneklerinden sızabiliyor, o zaman bir şakadır kurtuluş.
...
Değişim dışında hiçbir şey daimi değildir. Acı ve sevincin ezeli döngüsü. Yapraklar tekrardan yeşerdiğinde, çiçekler açtığında ve meyveler olgunlaştığında, kış soğuğunun çektirdiği azap hafızalardan silinir.
...
...
Yine karanlık. Kemeraltının üzerine çöreklenen. Dilenciler ile berduşları gizleyen. Sessizce uğuldayan. Melekler ve cinleri bağrına basan. Gece, dertli adamın saplantılarından kurtulmak için sığındığı, ama sığındıkça içlerine daha da gömüldüğü gece. Madem korku bu duvarların gözeneklerinden sızabiliyor, o zaman bir şakadır kurtuluş.
...
Değişim dışında hiçbir şey daimi değildir. Acı ve sevincin ezeli döngüsü. Yapraklar tekrardan yeşerdiğinde, çiçekler açtığında ve meyveler olgunlaştığında, kış soğuğunun çektirdiği azap hafızalardan silinir.
...
28 Haziran 2017 Çarşamba
Nurgül Kaan'dan
Leman 2017/24 1328
Toka
...
Evlerin ışıkları bir bir yanarken.. akşam olup da insanlar evlerinde televizyonları açıaçıveriyorlar hani. Evlerin camlarından, sürekli renk değiştiren o televizyon ışığı sızıyor dışarı. Herkesler ööööyle televizyon bakıyorlar ya.. Yorgun kafalar, bir nebze boşaltmak için zihni, kendince dinlemek için, eğlenmek için. İşte o ışıkları görende çok hüzünleniyorum. O televizyonlar yüzünden nice sohbetler edilmiyor o sıra, televizyon bakacam diye.. Nice güzel bilgiler öğrenilmiyor. Nice harika fikir güme girdiyor, belki de insanlığa dev hizmet edecek. Nice kitaplar yazılmıyor, şiirler dizilmiyor, şarkılar türküler söylenmiyor, nice sevişmeler sevişilmiyor, fırıl fırıl çakışan nice yaratıcı zeka körleniyor, nice güzel kafalar söbü oluyor o televizyonlara bakmalar yüzünden.. işte ben o evlerin pencerelerinden görüken den ekran televizyonları ve onların ışıklarını gördükçe, bu sebepten, acayip hüzünleniyorum.
...
Toka
...
Evlerin ışıkları bir bir yanarken.. akşam olup da insanlar evlerinde televizyonları açıaçıveriyorlar hani. Evlerin camlarından, sürekli renk değiştiren o televizyon ışığı sızıyor dışarı. Herkesler ööööyle televizyon bakıyorlar ya.. Yorgun kafalar, bir nebze boşaltmak için zihni, kendince dinlemek için, eğlenmek için. İşte o ışıkları görende çok hüzünleniyorum. O televizyonlar yüzünden nice sohbetler edilmiyor o sıra, televizyon bakacam diye.. Nice güzel bilgiler öğrenilmiyor. Nice harika fikir güme girdiyor, belki de insanlığa dev hizmet edecek. Nice kitaplar yazılmıyor, şiirler dizilmiyor, şarkılar türküler söylenmiyor, nice sevişmeler sevişilmiyor, fırıl fırıl çakışan nice yaratıcı zeka körleniyor, nice güzel kafalar söbü oluyor o televizyonlara bakmalar yüzünden.. işte ben o evlerin pencerelerinden görüken den ekran televizyonları ve onların ışıklarını gördükçe, bu sebepten, acayip hüzünleniyorum.
...
24 Nisan 2017 Pazartesi
Erdem Aksakal'dan
Mezeleri Güzel
...
Köleliğin bitmesi ve kapitalizmin yerleşmesiyle birlikte iş hayatı "patron ve çalışan" diye ikiye bölündü. İşçi ve işveren. Emek ve sermaye. Ezen ve ezilen. Nasıl derseniz artık... Beyaz yakalılar ise işçi olmasın rağmen bu gerçeği reddeden, kendisini patron sana acayip bir zümre.
...
Şirket parasıyla yapılan bu seyahatlerin her köşesine bir şikayet ve memnuniyetsizlik siner. Uçak koltukları dardır. Check-in kuyruğu uzundur. Nerede anne-babasının sebatkar hali, nerede beyaz yakalı şımarıklığı? bir gecelik konaklama ücreti maaşının beşte biri kadar olan oteli beğenmez beyaz yakalı. Kahvaltı kötüdür, Hilton çok eskidir, Sheraton bayıktır. Olmadığı bir sınıfa ait gibi görünmeye çabalar. Ekonomik gerçekleri oteldeki şampuanları, sabunları çantaya atıp evde kullanmayı söylerken; çizdiği imaj daha iyisine layık olduğunu vurgular habire. Daha iyisini gördüğünü. Hep daha iyisine gittiğini, oralarda büyüdüğünü. Genlerine işleyen şikayet ve üst sınıfa öykünme karışımı iyice garip davranışlara yöneltir. Otel şampuanlarını götürür annesine veriri. Onların da "Oğlum Hilton'larda kalıyor" demesini, kendisiyle gurur duymasını ister.
...
Neyini seveyim senin patron? Sabah 6.45'te çalan alarmsın, eğitimime kişiliğime vurulan hakir görme kibrisin kimi zaman. Ağaran saçlarımsın patron, neden seviyormuşum seni? Neden senin hayalin benim de hayalimmiş gibi davranıyoruz. Buna inanmamı hangi hakla talep ediyorsun benden?
Patron, ben bankacılık sistemine inanmıyorum. Bak derdim sen değilsin kişi olarak. Eminim çok kötü birisi değilsindir. Sevdiğin bir köpeğin falan vardır. Lakin üniversitede aldığım puan, sen ve diğer patronların kurduğu çark ancak bir bankada iş bulmama olanak sağladı. Seviyor gibi yapmama ihtiyacın mı var gerçekten? Zorla güzellik mi olacal? Merak etmiyorsun biliyorum ama gerçek düşüncemi söyleyeyim: "Bankacılık sektöründe en çok katma değer yaratarak müşteri memnuniyetini önceliklendirmek" filan senin lafların. Bana kalsa ben böyle yazmam. Her gün on iki saatimi satıyorum, sen de kötü bir fiyata alıyorsun. Aramızdaki ticaret bundan ibaret. Senin ideallerini sevmeyi dayatman nasıl bir küstahlıktır? Ne sanıyorsun beni? Bilgimiz ve emeğimiz satılık, ruhumuz değil.
Elimde kazma kürekle madende değil de klavye ve mouse ile ofiste çalışıyorum diye mi hak görüyorsun? Madenciye de aynı şekilde mi yaklaşacaksın? "Yerin bin metre altındaki boğucu, havasız kömür ortamını seversen hayallerine daha kolay erişeceksin" diyebiliyor musun? Çalışanların işini sevme olasılığı yok. Kirin pasın içindekinin de yok, jilet gibi takım elbise gömlek gelenin de. O zaman bana da işini sev teranesiyle gelme bir zahmet. Ben senin işini sevmene karışmıyorum. Fabrikalarını, makinelerini sevebilirsin. Saçma bana göre ama sev hadi, karışmıyorum. Ben iş yerindeki arkadaşlarımı severim en fazla, yaptığım işe saygı duyar, emeğimi hakkıyla satarım. Elimden gelenin en iyisini yaparım patron, şüphen olmasın. Verdiğim sözü tutarım. Hatta dönemsel olarak seninle hayallerimiz çakışabilir. Ama senin şirketine ve vizyonun bağlılığımdan, unvanıma aşkımdan ötürü üretmemi beklersen tökezlerin patron. Gerçekçi değil bu. Sana faydam dokunacaksa işime olan tutkudan değil, kendime saygımdan dokunur.
Biraz daha eşelersek biliyoruz ki çıkarlarımız birbirine zıt. Sen karlılığını arttırmak istiyorsun, benim maaşım senin karlılık kayığında bir delik. Bir yolu olsa bedava çalışayım istersin. Gelecek hayallerinde çok kar, çok müşteri, eşsiz bir marka yatıyor. Ben yokum orada. Belki "büyük yatırımlar, insana verilen değer" gibi bir satırda benim içi harcadığın eğitim maliyetlerini gözüme sokuyorsun kabaca. Ama o kadar. O yüzden gel harbi olalım, açık konuşalım. Ne sen benden sonsuz bir sadakat bekle ne ben senden bir tutku. Profesyonelce oyunumuzu oynayalım. Daha iyi değil mi?
...
...
Köleliğin bitmesi ve kapitalizmin yerleşmesiyle birlikte iş hayatı "patron ve çalışan" diye ikiye bölündü. İşçi ve işveren. Emek ve sermaye. Ezen ve ezilen. Nasıl derseniz artık... Beyaz yakalılar ise işçi olmasın rağmen bu gerçeği reddeden, kendisini patron sana acayip bir zümre.
...
Şirket parasıyla yapılan bu seyahatlerin her köşesine bir şikayet ve memnuniyetsizlik siner. Uçak koltukları dardır. Check-in kuyruğu uzundur. Nerede anne-babasının sebatkar hali, nerede beyaz yakalı şımarıklığı? bir gecelik konaklama ücreti maaşının beşte biri kadar olan oteli beğenmez beyaz yakalı. Kahvaltı kötüdür, Hilton çok eskidir, Sheraton bayıktır. Olmadığı bir sınıfa ait gibi görünmeye çabalar. Ekonomik gerçekleri oteldeki şampuanları, sabunları çantaya atıp evde kullanmayı söylerken; çizdiği imaj daha iyisine layık olduğunu vurgular habire. Daha iyisini gördüğünü. Hep daha iyisine gittiğini, oralarda büyüdüğünü. Genlerine işleyen şikayet ve üst sınıfa öykünme karışımı iyice garip davranışlara yöneltir. Otel şampuanlarını götürür annesine veriri. Onların da "Oğlum Hilton'larda kalıyor" demesini, kendisiyle gurur duymasını ister.
...
Neyini seveyim senin patron? Sabah 6.45'te çalan alarmsın, eğitimime kişiliğime vurulan hakir görme kibrisin kimi zaman. Ağaran saçlarımsın patron, neden seviyormuşum seni? Neden senin hayalin benim de hayalimmiş gibi davranıyoruz. Buna inanmamı hangi hakla talep ediyorsun benden?
Patron, ben bankacılık sistemine inanmıyorum. Bak derdim sen değilsin kişi olarak. Eminim çok kötü birisi değilsindir. Sevdiğin bir köpeğin falan vardır. Lakin üniversitede aldığım puan, sen ve diğer patronların kurduğu çark ancak bir bankada iş bulmama olanak sağladı. Seviyor gibi yapmama ihtiyacın mı var gerçekten? Zorla güzellik mi olacal? Merak etmiyorsun biliyorum ama gerçek düşüncemi söyleyeyim: "Bankacılık sektöründe en çok katma değer yaratarak müşteri memnuniyetini önceliklendirmek" filan senin lafların. Bana kalsa ben böyle yazmam. Her gün on iki saatimi satıyorum, sen de kötü bir fiyata alıyorsun. Aramızdaki ticaret bundan ibaret. Senin ideallerini sevmeyi dayatman nasıl bir küstahlıktır? Ne sanıyorsun beni? Bilgimiz ve emeğimiz satılık, ruhumuz değil.
Elimde kazma kürekle madende değil de klavye ve mouse ile ofiste çalışıyorum diye mi hak görüyorsun? Madenciye de aynı şekilde mi yaklaşacaksın? "Yerin bin metre altındaki boğucu, havasız kömür ortamını seversen hayallerine daha kolay erişeceksin" diyebiliyor musun? Çalışanların işini sevme olasılığı yok. Kirin pasın içindekinin de yok, jilet gibi takım elbise gömlek gelenin de. O zaman bana da işini sev teranesiyle gelme bir zahmet. Ben senin işini sevmene karışmıyorum. Fabrikalarını, makinelerini sevebilirsin. Saçma bana göre ama sev hadi, karışmıyorum. Ben iş yerindeki arkadaşlarımı severim en fazla, yaptığım işe saygı duyar, emeğimi hakkıyla satarım. Elimden gelenin en iyisini yaparım patron, şüphen olmasın. Verdiğim sözü tutarım. Hatta dönemsel olarak seninle hayallerimiz çakışabilir. Ama senin şirketine ve vizyonun bağlılığımdan, unvanıma aşkımdan ötürü üretmemi beklersen tökezlerin patron. Gerçekçi değil bu. Sana faydam dokunacaksa işime olan tutkudan değil, kendime saygımdan dokunur.
Biraz daha eşelersek biliyoruz ki çıkarlarımız birbirine zıt. Sen karlılığını arttırmak istiyorsun, benim maaşım senin karlılık kayığında bir delik. Bir yolu olsa bedava çalışayım istersin. Gelecek hayallerinde çok kar, çok müşteri, eşsiz bir marka yatıyor. Ben yokum orada. Belki "büyük yatırımlar, insana verilen değer" gibi bir satırda benim içi harcadığın eğitim maliyetlerini gözüme sokuyorsun kabaca. Ama o kadar. O yüzden gel harbi olalım, açık konuşalım. Ne sen benden sonsuz bir sadakat bekle ne ben senden bir tutku. Profesyonelce oyunumuzu oynayalım. Daha iyi değil mi?
...
5 Mart 2017 Pazar
Zihni Başsaray'dan
Bavul
Noel Baba Eminönü'nde
...
Mutsuzluğun bir tedavisi var mı bilmiyorum ama bana kalırsa kimse bir hayatı o hayata "katlanarak" yaşamamalı. Bir insanın hedefi, hiç beklemediği bir zamanda, sıradan bir günün sıradan bir anında, bir teröristin patlatabileceği bombaya denk gelmemek olmamalı. Yani diyorum ki insanların hayallerine ipotek konmamalı. Yoksa heybende ne olursa olsun, verdiğin hediyenin de bir kıymeti olmuyor. İnsanlar artık buralarda ölümün sesini o kadar çok duyuyorlar ki delirmemek için onu unutmaya, yok saymaya çalışıyorlar.
...
Noel Baba Eminönü'nde
...
Mutsuzluğun bir tedavisi var mı bilmiyorum ama bana kalırsa kimse bir hayatı o hayata "katlanarak" yaşamamalı. Bir insanın hedefi, hiç beklemediği bir zamanda, sıradan bir günün sıradan bir anında, bir teröristin patlatabileceği bombaya denk gelmemek olmamalı. Yani diyorum ki insanların hayallerine ipotek konmamalı. Yoksa heybende ne olursa olsun, verdiğin hediyenin de bir kıymeti olmuyor. İnsanlar artık buralarda ölümün sesini o kadar çok duyuyorlar ki delirmemek için onu unutmaya, yok saymaya çalışıyorlar.
...
İlişik
bavul,
noel baba eminönü'nde,
zihni başsaray
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)