Marx'ın Marksizmi
...
Kapitalizm koşullarında insan, hem kendisinin hem başkalarının dahil olduğu üretim sürecinden, bir bütün olarak kopar. Emek sürecinden kopuş aslında insanı insan yapan değerlerden kopuştur. İnsan üretimin toplumsal ve yaratıcı niteliklerinden uzaklaştırkça, kültürel ve düşünsel olarak zayıflar. Kapitalizmin çürütücü etkisine daha açık hale gelir. Metaya ve tüketime esareti artar. Bu hayatta neleri yarattığı ve neleri yaratabileceği bilgisinden uzaklaşan insan, kendi önem ve değerini fark edememeye başlar. Bu dünyada iyi, güzel ve doğru olan ne varsa kendisinin yarattığını unutur.
...
27 Ekim 2018 Cumartesi
25 Ekim 2018 Perşembe
José Saramago'dan
Sandalye
...
Buck Jones, Mary'yi çoktan kollarına aldı ve Son sözcüğü birazdan öpüşen dudakların arasından fırlayıp ekranı boydan boya kaplayacak. Seyircilerin yerlerinden yavaşça kalkıp salonu çiğ bir ışıkla dolduran çıkış kapısına yönelmelerinin vakti geldi; gündüz seansına gelen ve aniden hayatın macerasız gerçekliğine çıkacakları için üzgün olan seyirciler, gerçek hayat silahşorlarınki kadar zor olmadığı içinse sevinçliler, yine de masallardan bıkmayan birkaç kişi sonraki seans için yerlerinde oturmaya devam ediyorlar.
...
...
Buck Jones, Mary'yi çoktan kollarına aldı ve Son sözcüğü birazdan öpüşen dudakların arasından fırlayıp ekranı boydan boya kaplayacak. Seyircilerin yerlerinden yavaşça kalkıp salonu çiğ bir ışıkla dolduran çıkış kapısına yönelmelerinin vakti geldi; gündüz seansına gelen ve aniden hayatın macerasız gerçekliğine çıkacakları için üzgün olan seyirciler, gerçek hayat silahşorlarınki kadar zor olmadığı içinse sevinçliler, yine de masallardan bıkmayan birkaç kişi sonraki seans için yerlerinde oturmaya devam ediyorlar.
...
31 Mart 2018 Cumartesi
B J Fogg'dan
For somebody to do something – whether it’s buying a car, checking an email, or doing 20 press-ups – three things must happen at once. The person must want to do it, they must be able to, and they must be prompted to do it. A trigger – the prompt for the action – is effective only when the person is highly motivated, or the task is very easy. If the task is hard, people end up frustrated; if they’re not motivated, they get annoyed.
Adam Philips'ten
Tek Eşlilik
...
96
Küçük çocuklara hikaye okurken karşımıza çıkan en çarpıcı şey, dikkatlerinin acımasız dağınıklığıdır (promiscuity). Bir an için yetişkinin virtüöz gösterisinin içine düşmüşlerdir tamamen, bir an sonra pencerenin önünden güvercin uçar ve hop, onun peşine düşerler. O an için sanki hikaye hiç olmamış gibidir, ikiniz arasında hiçbir özel ya da dışlayıcı ilişki yokmuş gibidir. Kendinizi sabrı taşmış, öfkeli yılmış, hatta sömürülmüş gibi, başka bir deyişle terk edilmiş gibi hissedersiniz.
İki dakika sonra çocuk hiçbir şey olmamış gibi, ya da başka bir kitabı sürükleyerek gelir; bu kitap onun ilgisini çekebilir ya da çekmeyebilir. Çocuğun ilgisinin hareketliliği, ilginç olmanın nasıl bir şey olduğu konusundaki fikirlerimizi karıştırır. Küçük çocuklar bir sonraki en hoş şeyin zevkini çıkarabilirler. Ancak ilkel bir sanat olan nesnelere ve insanlara olan ilgiyi kaybetme eğiliminin kendisi de kolayca kaybedilir. Adab-ı muaşerete uygun davranmak, bu bir sorun değilmiş gibi, dikkatimize güvenebilirmiş gibi yapmanın en iyi yoludur.
Çocuklar yetişkinleri, yetişkinlerin onları terk ettiğinden çok daha fazla terk ederler. Mesele sık sık söylediğimiz gibi çocukların yoğunlaşmayı öğrenememiş olmaları ya da bağlnamayı becerememeleri değil; merakın tekeşli olmayışıdır. Yayılma eğiliminde olmasıdır. Ama dikkatlerinin darmadağınıklığı, çok geçmeden çocuklar için riskli olmaya başlar. Fazlasıyla merak uyandırı olan, kendilerini fazlasıyla canlı hissetmelerine yol açan her şey, bir bağlılıklar çelişkisini de içerir. Çocuklardan öğrenebileceğimiz en iyi şey, ilgimizi nasıl kaybedeceğimizdir. Onların yetişkinlerden öğrenebilecekler en kötü şey ise nasıl zoraki bir biçimde dikkat gösterileceğidir.
...
...
96
Küçük çocuklara hikaye okurken karşımıza çıkan en çarpıcı şey, dikkatlerinin acımasız dağınıklığıdır (promiscuity). Bir an için yetişkinin virtüöz gösterisinin içine düşmüşlerdir tamamen, bir an sonra pencerenin önünden güvercin uçar ve hop, onun peşine düşerler. O an için sanki hikaye hiç olmamış gibidir, ikiniz arasında hiçbir özel ya da dışlayıcı ilişki yokmuş gibidir. Kendinizi sabrı taşmış, öfkeli yılmış, hatta sömürülmüş gibi, başka bir deyişle terk edilmiş gibi hissedersiniz.
İki dakika sonra çocuk hiçbir şey olmamış gibi, ya da başka bir kitabı sürükleyerek gelir; bu kitap onun ilgisini çekebilir ya da çekmeyebilir. Çocuğun ilgisinin hareketliliği, ilginç olmanın nasıl bir şey olduğu konusundaki fikirlerimizi karıştırır. Küçük çocuklar bir sonraki en hoş şeyin zevkini çıkarabilirler. Ancak ilkel bir sanat olan nesnelere ve insanlara olan ilgiyi kaybetme eğiliminin kendisi de kolayca kaybedilir. Adab-ı muaşerete uygun davranmak, bu bir sorun değilmiş gibi, dikkatimize güvenebilirmiş gibi yapmanın en iyi yoludur.
Çocuklar yetişkinleri, yetişkinlerin onları terk ettiğinden çok daha fazla terk ederler. Mesele sık sık söylediğimiz gibi çocukların yoğunlaşmayı öğrenememiş olmaları ya da bağlnamayı becerememeleri değil; merakın tekeşli olmayışıdır. Yayılma eğiliminde olmasıdır. Ama dikkatlerinin darmadağınıklığı, çok geçmeden çocuklar için riskli olmaya başlar. Fazlasıyla merak uyandırı olan, kendilerini fazlasıyla canlı hissetmelerine yol açan her şey, bir bağlılıklar çelişkisini de içerir. Çocuklardan öğrenebileceğimiz en iyi şey, ilgimizi nasıl kaybedeceğimizdir. Onların yetişkinlerden öğrenebilecekler en kötü şey ise nasıl zoraki bir biçimde dikkat gösterileceğidir.
...
4 Mart 2018 Pazar
Yaşar Kemal'den
Ağrı Dağı Efsanesi
...
Gittikçe zaman bozuluyor ve halk azıyor. Bugün benim sarayımın kapısını tutarlar kız bahanesiyle, yarın İstanbul şehrini doldurur Padişahın sarayının kapısını tutarlar başka bir bahaneyle. Vakt erişti gibime gelir. Şu halka bir çare bulamazsak hepimizin kellesi gider. Yarın zulmü bahane ederler, öbürsü gün vergiyi, öbürsü gün sarayımızı, öbürsü gün ekmeği... Ve birikirler birikirler... Yüz bin yılın öfkesi ve de acısıyla... Şimdiki gibi sessiz birikirler. Ve bu kalabalığa güç yetmez. Onlarla ordular, bir dünya kadar ordu olsa başa çıkamaz. Bunlar bir araya gelmeyegörsünler, önüne geçilemez. Bir çare, bunları bir araya getirmemeik için bir çare...
...
...
Gittikçe zaman bozuluyor ve halk azıyor. Bugün benim sarayımın kapısını tutarlar kız bahanesiyle, yarın İstanbul şehrini doldurur Padişahın sarayının kapısını tutarlar başka bir bahaneyle. Vakt erişti gibime gelir. Şu halka bir çare bulamazsak hepimizin kellesi gider. Yarın zulmü bahane ederler, öbürsü gün vergiyi, öbürsü gün sarayımızı, öbürsü gün ekmeği... Ve birikirler birikirler... Yüz bin yılın öfkesi ve de acısıyla... Şimdiki gibi sessiz birikirler. Ve bu kalabalığa güç yetmez. Onlarla ordular, bir dünya kadar ordu olsa başa çıkamaz. Bunlar bir araya gelmeyegörsünler, önüne geçilemez. Bir çare, bunları bir araya getirmemeik için bir çare...
...
Nevzat evrim Önal'dan
Bilmiyorlar, Ama Yapıyorlar
...
İki: Çok temel bir gerçek değişmemektedir; işçiyle patronun çıkarları taban tabana zıttır ve bu, beyaz yakalılar için de böyledir. Kaderleri ve kazançları şirketin başarısıyla ayrılmaz biçimde iç içe geçen üst yönetim kademesi dışındaki tüm beyaz yakalılar ücretli işçidir ve patrona sattırkları düşünsel becerilerle donanmış emeklerini her gün kendininkilere zıt çıkarları ilerletmek için sarf etmektedir.
...
tekelleşmiş burjuvazi, aydınlanmanın toplumsal mirasını reddederken, eğitimli emekçilere de bu mirasın taşıyıcısı ve geliştiricisi değil, mirasyedisi olmayı öğütler: "Çok şey bil, benim işime yarayacakları benim yerime düşünmek için kullan; kalanını da sosyal medyada ve arkadaş sohbetlerinde sergileyerek kendini parlat, cahillerden daha bilgili olduğun için kendini iyi hisset."
...
...
İki: Çok temel bir gerçek değişmemektedir; işçiyle patronun çıkarları taban tabana zıttır ve bu, beyaz yakalılar için de böyledir. Kaderleri ve kazançları şirketin başarısıyla ayrılmaz biçimde iç içe geçen üst yönetim kademesi dışındaki tüm beyaz yakalılar ücretli işçidir ve patrona sattırkları düşünsel becerilerle donanmış emeklerini her gün kendininkilere zıt çıkarları ilerletmek için sarf etmektedir.
...
tekelleşmiş burjuvazi, aydınlanmanın toplumsal mirasını reddederken, eğitimli emekçilere de bu mirasın taşıyıcısı ve geliştiricisi değil, mirasyedisi olmayı öğütler: "Çok şey bil, benim işime yarayacakları benim yerime düşünmek için kullan; kalanını da sosyal medyada ve arkadaş sohbetlerinde sergileyerek kendini parlat, cahillerden daha bilgili olduğun için kendini iyi hisset."
...
Selahattin Demirtaş'tan
Tarih Kadar Yalnız
...
Mutsuz değildik, bunu da mutlu olmak sanıyorduk.
...
...
Mutsuz değildik, bunu da mutlu olmak sanıyorduk.
...
İlişik
seher,
selahattin demirtaş,
tarih kadar yalnız
F. Scott Fitzgerald'den
Muhteşem Gatsby
...
Onlar umursamaz insanlardı, Tom'la Daisy - eşyaları ve yaratıkları ezip geçiyorlar, sonra paralarına, sonsuz umursamazlıklarına ya da onları her ne bir arada tutuyorsa ona sığınıp kendi pisliklerini başka insanlara temizletiyorlardı...
...
...
Onlar umursamaz insanlardı, Tom'la Daisy - eşyaları ve yaratıkları ezip geçiyorlar, sonra paralarına, sonsuz umursamazlıklarına ya da onları her ne bir arada tutuyorsa ona sığınıp kendi pisliklerini başka insanlara temizletiyorlardı...
...
Bertrand Russell'dan
Aylaklığa Övgü
...
İnsanların tasarruflarıyla en çok yaptıkları şeylerden biri, tasarruflarını hükümetin birine ödünç vermektir. Çoğu uygar hükümetlerin kamu harcamalarının geçmiş savaşlar için yapılan ödemelerle, gelecekteki savaşlara hazırlıktan ibaret olduğu göz önüne alınınca, parasını hükümete borç veren adam, Shakespeare'deki katil kiralayan kötü adamla aynı durumdadır. İnsanoğlunun tasarruf alışkanlığının net sonucu, parasını ödünç verdiği devletin silahlı kuvvetler gücünü artırmaktan ibarettir. Böyle yapacağına, parasını içkiye ya da kumara bile harcasaydı, kuşkusuz çok daha iyi ederdi.
...
...
İnsanların tasarruflarıyla en çok yaptıkları şeylerden biri, tasarruflarını hükümetin birine ödünç vermektir. Çoğu uygar hükümetlerin kamu harcamalarının geçmiş savaşlar için yapılan ödemelerle, gelecekteki savaşlara hazırlıktan ibaret olduğu göz önüne alınınca, parasını hükümete borç veren adam, Shakespeare'deki katil kiralayan kötü adamla aynı durumdadır. İnsanoğlunun tasarruf alışkanlığının net sonucu, parasını ödünç verdiği devletin silahlı kuvvetler gücünü artırmaktan ibarettir. Böyle yapacağına, parasını içkiye ya da kumara bile harcasaydı, kuşkusuz çok daha iyi ederdi.
...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)